FUTBOL FELAKETİ![*]

 

“Futbolu eskiden açlar oynar,

zenginler izlerdi.

Şimdi ise zenginler oynuyor,

açlar izliyor.”[1]

 

“Hull City’nin sahibi Acun Ilıcalı, yeni kulüp satın almayı hedeflediğini açıkladı,”[2] haberi bana, futbol(cun)un alınıp/ satılan bir meta olduğunu bir kez daha anımsattı![3]

Gerçekten de Bobby Charlton’un, “Futbol bir ölüm-kalım meselesi değildir. Ondan çok daha önemlidir”; John Boynton Priestley’in, “Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet’in kâğıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur,” ifadelerindeki üzere futbol asla ve sadece futbol değildir.

Desmond Morris’in, “Futbol kabilemizin kökleri, ilkel geçmişimizin derinliklerinde yatmaktadır,” notunu düştüğü futbol, kapitalizmin biçimlendirdiği yaşamı(mızı)n her yanını kuşatan, tüm duygularımızla doğrudan etkileşime geçen, bireysel varoluş hikâyelerimizde irili ufaklı, ama mutlaka yer kaplayan, ücretli köleliğin oyun içinde oyunu. 

Bu özelliğiyle de bir spor dalından çok daha fazlası. Yabancı(laştırılmış) gündelik yaşamın olumsuzluklarından bir kaçış; bazen de dışında ya da karşıtlığında benlik tanımlama işlevi gören bir “öteki”; kimi zaman toplumdaki sakatlığı yansıtan bir ayna… 

Futbolun verili gerçeğine ilişkin olarak “Sporun Amerikanizasyonu: Geleneksel futbolun sonu”[4] türünden mazeretleri; “Dünya yakın gelecekte yine futbolun özüne dönecektir,”[5] türünden nafile nostaljileri; “Futbol bizim ata sporumuz değil! Ama dünyada en çok ilgilendiğimiz spor dalı. Ancak değişen bir yüzü var ve eski tarafını biz arar olduk. Herkes işin sadece parasal yönüyle ilgilenir oldu,”[6] biçimindeki beklentileri ciddiye almadan, futbolun kapitalizmin vazgeçilemez ideolojik aygıtlardan biri olduğunu “es” geçemeyiz.

Bunlar böyleyken; “Devrimci Tribünler”den[7] söz etmenin ya da Ronaldinho’nun, “Ayağımdaki topla hayat hakkındaki her şeyi öğrendim”; Dennis Bergkamp’ın, “Topa her vuruşunun arkasında bir düşünce olmalı”; Josef Sepp Herberger’in, “Top yuvarlak, oyun doksan dakika sürer ve diğer her şey sadece teoridir”; José Mourinho’nun, “Futbol, hisler ve zekâ ile ilgili bir oyundur”; Eric Cantona’nın, “Ben belli bir takıma karşı oynamam. Ben, yenilgiye karşı oynarım”; Dmitri Shostakovich’in, “Futbol, kitlelerin balesidir,” sözlerinde bir “hikmet”(!?) aramanın anlamı ve değeri yoktur. Futbol ancak içinde yer aldığı sistem bağlamında anlamlandırılabilir çünkü; sistemden yalıtılmış olarak değil…  

* * * * *

“İyi de ne” mi?!

Öncelikle “Futbolda en kötü körlük sadece topu görmektir,” diyen Nelson Falcão Rodrigues’in uyarısındaki gibi futbol, ekonomik, sosyal ve politiktir. Başka deyişle futbol, ekonomik, sosyal ve politik olanı bünyesinde barındırarak bir kitle kültürü, bir endüstri ve çatışma ile bütünleşme alanı olarak okunabilir.

Futbol spor branşı olarak, içinde yaşadığı topluma, o toplum içinde uygulandığı yapıya bağlı olarak, ondan etkilenen bir süreçtir. Futbolun, toplumsal bir alan olma özelliği ve o toplumdan etkilenmesi göz önünde bulundurulduğunda, toplumsal yaşam ile kurduğu ilişki sayesinde onu etkileyerek bağları güçlendirebilir ve etkisinin sayesinde değerler sistemini pekiştirebilir.

Futbol taraftarlığı geçirdiği evrim sürecinde, basit bir oyun olmaktan çıkarak bir endüstriye dönüşmesinden önce, farklı iş kollarında işçi gruplarının yarattığı dayanışma ve eşitlik ruhunu temsil ederdi. Liverpool ve Southampton’ın liman, Arsenal’in silah, Manchester United’ın kumaş, West Ham United’ın demir işçilerinin takımı olması sınıfsal bir kimlik üzerinden örgütlenmesine neden olmuştu. Bu bir tarihsel ve kültürel derinliktir.[8]

Görülmesi gerek: Futbol, günümüzde başta futbolseverler olmak üzere toplumun geneli üzerinde gerilimler yaratan bir niteliğe sahip. Bunun nedeni günümüz futbolunun sermaye ve iktidarla kurduğu doğrudan ilişki. Bir yandan, hâkim siyasi ideolojilerin yeniden üretilme sahası, toplumsal denetim açısından bir aygıt olarak görülen futbol, diğer yandan, özellikle son yıllarda yaşanan metalaşma süreciyle, endüstri görünümü verilerek kapitalist sömürü aracına dönüşmekte. Ne yazık ki, futbolun bu gerilim yüklü niteliği en çok taraftar üzerinde kendini gösteriyor.

Bu gerilimlerden ilki, taraftarların kulüplerine giderek yabancılaşma süreci. Kamusal yarar ve spor etiği öncelikli toplumsal varoluşundan koparılıp, kâr odaklı bir kimliğe dönüştürülmeye çalışılan futbol kulüplerinin, taraftarlarından “arma değil marka” bilinciyle hareket etmelerini bekleyen ticari davranışları, taraftarları yabancılaştırıcı ve dışlayıcı bir işlev görüyor. İkinci olarak, kulüpler, kâr mantığına büründükçe, absürt bir biçimde daha fazla parasal kaynağa ihtiyaç duyar hâle geliyor. Maç biletleri dahil, piyasada sattıkları her şeyin fiyatı giderek daha da yükseliyor. Geleneksel olarak maçları stadyumlardan takip eden taraftar da, bu fiyatları karşılayabilmek için daha fazla ekonomik ve toplumsal bedel ödemeye, tribünde daha az yer bulmaya, maçlara gidebilmek için yerini daha üst gelir grubundan izleyicilere terk etmeye mecbur kalıyor.[9]

Yani finansallaşan yapı merkez liglerde aşırı gelir artışına ve orantısız servet birikimin yoğunlaşmasına yol açtığı süreçte futbol, yerkürede uygulanan neo-liberal politikaların etkisiyle küreselleşerek, endüstriyel futbol aşamasından finansal bir aşamaya evrildi. Küreselleşen dünyada futbol kulüpleri ekonomik-finansal örgütlere dönüştü. Bu değişim kulüpleri küresel olmaya zorladı. Finansal futbol, küreselleşen kulüplere her alanda fazladan rekabet üstünlüğü sağladı. 2000’li yılların başından itibaren, ekonomik gelir temelli ve ticari karakterli futbolun yerini, finansal anlamda kulübün takım değerini, marka değerini, piyasa değerini maksimize etmeyi önceleyen bir futbol yapılanması aldı. Bu süreç futbolu ekonomik aşamadan finansal aşamaya iten önemli bir manivela olarak karşımıza çıkıyor. Bu kapsamda finansal futbolu, kulüplerinin yarattıkları ekonomik-sportif ve finansal sinerjiyi, bir üst aşamaya; yani takım değerinin, piyasa değerinin ve marka değerinin maksimizasyonu aşamasına taşıdıkları bir değerler maksimizasyonu süreci olarak tanımlayabiliriz.[10]

* * * * *

Bu işin bir yanı; diğerine gelince: Günümüzde futbol bir iletişim sistemi diliyle, beraberinde futbolla birlikte hareket eden bir takım ekonomik-sosyal-siyasi mekanizmaları ve kurumları da yaratmıştır.

Söz konusu hâliyle futbolu tartışken, neo-liberal ekonomik ve siyasi anlayışı etkisinde olduğunu kabul etmek gerek. Özellikle kamu kaynaklarının bertarafıyla, üretimden vazgeçilip dışa bağımlılığın artırılma politikaların etkisi futbolda da ciddi bir kaynak transferine yol açmakta. Kamu kaynaklarının dışarıya aktarımın en iyi örneği Ziraat Bankası’nın kulüp borçlarına kaynak sağlamasıdır. Yani, oluşturulan bu endüstriyel futbol anlayışı ve düzenine yapılacak olan tüm eleştiriler bir anlamda var olan ekonomik düzen ve politikalara getirilecek eleştiriler olarak da okunmalıdır. Özellikle Beşiktaş’ın son 24 yıl içinde-son dönem dahil-yapmış olduğu transfer harcamalarındaki tutarsızlıklar ve sonucunda oluşan borç sarmalı buna en iyi örnektir. Futbol üzerinden-kendisine zarar veren bahis ile şike olaylarını meşrulaştıran değerlerle, adalet ve ekonomi üzerinden meşrulaştırılan değerlerin paralel olduğu bir gerçektir. Futbolun temel dayanağı olan ve giderek bozuma uğrayan rekabet, etik değerler, başarı ve kazanma tutkusu ile kapitalist ekonomi arasında vazgeçilmez bir ilişki-çelişki söz konusudur.

Futbol, artık sahaların dışına taşıp akla gelen her konu için araç olmaya başlamıştır. Pek çok şeyin futbol üzerinden anlatıldığı-manipüle edildiği bir dönemden geçiyoruz. Futbolun ekonomik gücünün ötesinde bir kamuoyu oluşturma ve bu kamuoyunu harekete geçirme yetisine sahiptir. Bu yüzden kulüp sadakatinden başkan sadakatine zorunlu geçiş yaşanmıştır. Devletlerin kendi ideoloji ve gücünü konsolide etmek için birçok enstrümana ihtiyacı vardır. Yani ideolojik aygıtların etkileri ve kullanılma şekilleri farklı hiyerarşileri ortaya çıkartır. Bu hiyerarşik unsurlar birbirinden ayrılarak-din, eğitim, hukuk, kültür, sanat ve spor- devletin en baskın ideolojik aygıtları olarak örgütlenirler. Bu örgütlenmede yapısı içinde spor, özellikle futbol-propaganda alanı olarak ve olayları manipüle etmek için siyasetin kesişim alanı olarak bu enstrümanların başında yer almaktadır. Kulüplerin ve başkanların siyasetle bağlarının dayanağı bu noktada kendini belli eder. Kulüpler siyaset için bir örgütlenme alanıdır. Belediye başkan adayı Murat Kurum ile Galatasaray başkanı Dursun Özbek arasındaki resmi bu açıdan değerlendirmek gerek.

Futbol popülerliğinin yarattığı sosyal ve ekonomik etki sayesinde, tüketmeye hazır insan sayısının milyarları bulmasına neden olmuştur. Bu özelliğiyle futbol, kapitalist dünya ekonomisi için ekonomik krizi bastırma/ “aşma” araçlarından birisi olmuştur. Bununla bağlı olarak, bir servet transferi aracı hâline getirilen futbol, sermaye birikimi yaratan işleyiş içinde kulüpleri devasa borçlandırarak ciddi boyutta açık vermektedir. Kulüplerin, Kamuyu Aydınlatma Platformuna (KAP) gönderdiği finansal durum raporlarına göre, 31 Ağustos 2023 itibarıyla dört Türk kulübünün borçları toplamı 30 Milyar TL’ye ulaştı. Futbolcunun değerini belirleyen, futbol pazarıdır. Pazarın da yapısını belirleyen menajerlerdir. Futbolun pazarı bir yandan-özellikle menajerler üzerinden beceriyi sömürürken, diğer yandan futbolu zenginlik ve şöhrete uzanan yol olarak popüler kültür aracı kılar. 

Söz konusu rant sisteminin korunması adına her kulüp kendi içinde politik hedefler oluşturmuştur. Oluşturulan kaynaklar trollere ve medya içindeki yandaşlara pay edilir.[11]

* * * * *

Bu kadar değil! 

Malum: “Baskıcı rejimleri yeniden üretmek için sadece ordu gibi baskı araçları yetmez. Bu kurumlar kadar futbol da çok büyük rol oynadı. Salazar ile Franco ile özdeşleşen bir tarihi var.”[12]

Futbolu, toplumu ülke gerçeklerinin dışında tutma aracı olarak kullananlar olmuştur. Örneğin Portekiz’de 1932’den 1968’e dek her türlü baskı yöntemini kullanarak işbaşında kalan Salazar’ın 3 F’si vardı: Fado… Fatima… Futbol… Fado Portekiz halk müziği, Fatima dinin ülkesel sembolüydü![13]

Aynı şey faşist diktatör Franco için de geçerlidir! Franco, Kraliyet yanlısı Real Madrid’in Bernabeu Stadı’nın inşaat emrini, “Bana bir uyku tulumu yapın” diyerek vermişti. 

Bu bağlamda Suudi Arabistan gibi petrol sermayesinin de uzun süredir futbolun içinde olduğu ve Afrika Milletler Kupası (AFCON) sponsoru Total Energies ve benzeri şirketlerin Afrika’ya vaat ettikleri tek şeyin, daha fazla petrol kuyusu, kirlilik ve iklim değişikliği olduğu da unutulmamalı.

Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi petrol ülkelerinin futbola harcadıkları geniş kaynaklar da gündemde! Bu ülkeler Avrupa kupalarına sponsor olmakla kalmıyor, etkinliklere ev sahipliği yapıyorlar. 2022 Dünya Kupası, “Katar Enerji Dünya Kupası” yerine “FIFA Dünya Kupası” ismiyle oynandı fakat 2034 Dünya Kupası, “Suudi Aramco Dünya Kupası” ismiyle oynanırsa şaşırmamak gerek![14]

Kimse şaşırmasın: “Endüstriyel futbolun yeni hikâyesi Suudi Pro League, parayla kafayı bozmuş günümüz futbolunun son limanı”dır[15] bu da “paranın egemenliği”dir![16]

Tuğrul Akşar’ın, “Kripto varlıklar futbolda önemli bir yer tutacak, klasik ödeme araçlarının yerini kripto ödeme araçları ve varlıklar alacaktır. Kulüpler marka değeri, şirket değeri ve piyasa değeri maksimizasyonunu öncelikleyen birer ekonomik, sportif ve finansal örgütlere dönüşeceklerdir… Futbol kulüplerinin finansal enstrümanlarını daha fazla kullanarak, futbol dışında elde ettikleri gelirleri, futbol gelirlerinin üstüne çıkacaktır. Futbol gelirleri bugünle kıyaslanamayacak astronomik tutarlara ulaşacaktır. Körfez ülkeleri, Çin vb. ülkelerin dışında futbolu bir aklanma aracı olarak kullanacak kişi ve ülke sayısında daha da artış olacaktır. Bu da futbola giren legal olamayan parayı artıracaktır. Kulüp sahipliği giderek artacak, bu nedenle kulüpler daha fazla paraya ulaşabilmek için örgütlenme biçimlerini değiştirecekler,”[17] notunun olduğu güzergâhta şöyle bir hatırlamak bile yeter: Katar nasıl aldı 2022 organizasyonunu? Her şey 1998 FIFA başkanlık seçimiyle başladı. Oy talepleri, oyunu verenlerin talepleri, paranın gücü, konforun gücü ve koltuk sevdası her şeyi alınabilir ve satılabilir kıldı![18] 

* * * * *

Buraya kadar değindiklerim bağlamında toparlarsak: Kapitalizmin kontrolündeki futbolun oyun olarak değil, araç olarak kullanılması, popüler kültür içinde bir enstrüman hâline ge(tiri)lmesi, kitle kültürü hâlini alması, siyasi kurgunun hegemonyasına girmesine ve etkili propaganda ile örgütlenme alanı olmasına yol açar. Çünkü, popüler kültür içinde politik bir tanımın karşılığı, toplumların ya da tahakküm altında olanların kültürü olarak ifade edilmesidir. Diğer yandan, futbol bir kitle kültürünü içinde barındırır. Her ne kadar ekonomik bir kavram karşılığı için kullanılmaya çalışılsa da yine de kitle kültürü kavramı, farklı toplumsal yapı içindeki grupları bertaraf etmek için kullanılıp türdeş bir toplumu hedefler. Her toplumda ırksal, sınıfsal, geleneksel ya da bölgesel özelliklerle belirlenen farklı hayat biçimleri bulunsa da futbol, bu farklılıklar içinden gelen taraftarları ve spor kamuoyunu bir tüketici olarak onları kullanışlı aparat hâline getirir.[19]

Özetle futbolu çok basit bir şekilde sadece eğlence ve boş zamanı değerlendirme aracı olarak tanımlamaktan kaçınıp sürecin ciddiyetini iyi anlamak-anlatmak lazım. Çünkü, futbol boş zaman aracı değil aksine, kapitalizmin tüm parametrelerini ve de kültürel amaçlarını üretmeye yönelik sosyal bir örgütlenme modelidir. İçinde taşıdığı kırmızı çizgiler nedeniyle ve kullanılma şekline bağlı kalarak-toplumsal ayrıştırma gücüyle birlikte, sistemin kitleleri daha kolay denetim altına alma özelliğine sahiptir.

Futbol kitle kültürü olarak kültür endüstrisinin bir enstrümanı hâline gelmiştir. Futbol aynı zamanda, sermaye birikimini sağlayabilen bir kültür endüstrisi ürünüdür. Tüm bu anlatımları bağlamak istediğim yer; futbol, popülerliği ve çok büyük bir kitleye hitap etmesi nedeniyle siyasetin kapsama alanına girmesidir. İşte bu noktada futbol amaç olmaktan çıkıp, siyasetin kullanışlı bir aparatı olarak araçsallaştırılmaktadır.

“Nasıl” mı? 

1970 Dünya Kupası elemeleri için 1969’da karşılaşan El Salvador ile Honduras arasında oynanan üçüncü maç sonrası çıkan savaş, dünya literatürüne “Futbol savaşı” olarak geçmişti, anımsayan vardır değil mi?

3 bin kadar kişinin öldüğü 10 bin kadar kişinin de yaralandığı savaşın esas çıkış nedeni, El Salvador’un, galip gelmesine rağmen, ülkesindeki El Salvadorluları geri yollamak isteyen darbeci diktatör Oswaldo López Arellano’nun politikalarından dolayı Honduras’a saldırmasıydı.

Hikâye kısaca şöyleydi: El Salvador ile Honduras Dünya Kupası finallerine katılabilmek için ilk maçlarını 8 Haziran 1969’da Honduras’ta yaparlar ve Honduraslıların gürültü yaparak uyumalarına izin vermedikleri El Salvador milli takımı, maçı 1-0 kaybeder.

5 Haziran 1969’daki rövanş maçında aynı senaryoyu Honduraslı futbolculara karşı uygulayan El Salvadorlular, maçı 3-0 kazanırlar.

Meksika’da 27 Haziran 1969’da oynanan playoff maçını ise El Salvador, uzatmalarda attığı golle 3-2 kazanır ve kısa bir süre sonra da Honduras’a saldırır.

20 Temmuz’da ateşkes sağlanır, El Salvador birlikleri de ağustos başında Honduras’tan çekilir.

Aslında Honduras’ın El Salvadorlulara karşı düşmanlığının nedeni, nüfus yoğunluğu yüksek ve küçük bir ülke olan El Salvador’dan insanların, bir “Muz Cumhuriyeti” olan seyrek nüfuslu Honduras’a göç edip burada tarım yapmaya başlamalarıdır.

Honduras diktatörü Oswaldo López Arellano, gittikçe bozulan ekonominin sorumlusu olarak ülkesindeki Salvadorluları gösterir ve sayıları 300 bine ulaşan komşu ülkenin bu insanlarını sınır dışı etmeye başlar.

Elbette bu düşmanlık, El Salvador’da da aynıyla karşılık bulur.

El Salvador halkı ile Honduras halkı arasında ekonomik rekabetten kaynaklanan düşmanlık her iki ülkenin yöneticileri tarafından da körüklenerek iyice tırmanır.

Düşmanlık ortamı, ilk maçı kaybeden Salvador milli takımının yenilgisinden sonra bir genç kızın üzüntüden intihar ettiği iddiasının medyaya yansımasıyla daha da yoğunlaşır. El Salvador’daki ikinci maçta, Honduraslılar, bu genç kızın fotoğraflarıyla kendilerine saldıran Salvadorluların elinden ancak El Salvador ordusunun yardımıyla kurtulur ve ülkelerine dönebilirler.

Üçüncü maçtan sonra, El Salvador’un, galip gelmesine rağmen Honduras’a saldırmasının altında işte Honduras’tan sınır dışı edilmeye başlayan Salvadorlular sorununun tırmandırdığı bu düşmanlık yatmaktadır.[20]

Alın size bir ötekileştirme, ırkçılık, ayrımcılık ve savaş aygıtı olarak futbol!

* * * * *

İki örnekle izah edeyim, ilki: “Bursaspor’un Bursa’da Diyarbakır’ın Amedspor futbol takımıyla yaptığı maçta çıkan olayın, kitle psikolojisiyle hiçbir ilişkisi yoktur. Yapılışı ve görünüşüyle tam teşekküllü bir ırkçı-faşist saldırıdır,”[21] denilen “bizde”ki…

Diğeri de İtalya Birinci Futbol Ligi (Serie A) takımlarından Milan’ın Fransız kalecisi Mike Maignan’a ırkçı tezahüratta bulunan bir taraftara 5 yıl statlardan men cezası verilmesi üzerine, Meloni’nin aşırı sağcı İtalya’nın Kardeşleri (FdI) Partisi’nden, aynı zamanda Parlamento ile İlişkiler Bakanı Luca Ciriani’nin “ülkelerinde ırkçılık alarmı vermeye gerek olmadığını” savunarak, “Birkaç kişinin aptallığını genelleştirmemeliyiz” demesi…[22]

Görülmesi gerek: Faşizmin temelindeki saldırgan ve milliyetçi yaklaşım sporda da karşılığını bulur. Yani faşizm, temelindeki milliyetçi duyguları, spor sayesinde kitlelere rahatlıkla aktarabildiği gibi, bu sayede kitleler üzerinde faşizm ideolojisi pekiştirilebilir.

Örneğin 1934 yılında, futbolun en önemli organizasyonu olarak kabul edilen ‘Dünya Kupası’, İtalya’nın ev sahipliğinde gerçekleşmesi ve şampiyonluğu şikeyle kazanması, futbolu artık başka bir boyuta taşımıştı. İtalya’nın final maçında nasıl hakem dostunu atadıysa, Almanya’nın, yarı final maçına da bir İtalyan hakemin yönetmesini sağlanmış ve Almanların bu maçı kaybederek turnuvadan elenmesine neden olmuştu. Sporun, geniş kitleler tarafından sıkı bir şekilde takip edilmesi, Mussolini ve faşist rejimin sporu ve spor yayıncılığını önemli ve ayrıcalıklı bir propaganda aracı olarak kullanmasını da beraberinde getirmişti.

Mussolini’den Hitler’e uzanan bayrağı devralanlardan Franco ve İspanyol faşist hareketi de, İç Savaş sonrasında İtalya ve Almanya örneklerinden hareketle spor aracılığıyla hayatın tamamının yeniden kurgulanması, savaşa ve çalışmaya hazır biat-itaat dolu vücutlar yaratılması için kolları sıvayacaktır.

Franco da futbolun ve kitlesel medya araçlarının gücünün farkındaydı…

Futbolun görev tanımını yaparken; toplum içindeki etkisini, yarışma ve rekabet dışında toplumsallaşmaya olan katkısını da göz önünde bulundurmak gerekir;[23] Luis Suarez’in, “Latin Amerika’da futbol ve politika iç içe girmiştir. Milli takımın yenilmesinden sonra görevden alınan birçok hükümet sayabilirim size,” ifadesindeki üzere…

* * * * *

İstenildiği kadar “güzellemeler”, “övgüler” düzülsün ya da “Sevdiğimiz ve bize kamusal aidiyetler kazandıran bu oyunu özel menfaatlere yedirmeyiz!”[24] denilsin; futbol bir soru(n) yumağıdır; “Futbol ekonomisinin küresel ölçekte bir saydamlık ve hesap verilebilirlik sorunu olmadığını kim iddia edebilir?”[25] saptamasındaki üzere Çiğdem Toker’in…

İsmail Saymaz’a göre özellikle son yıllarda sistem, kara paraya, kolay yoldan para kazanmaya dayalı.[26] Daha çok alt-orta sınıfların düştüğü bu dolandırıcılık zincirlerine zenginlerin de para kaptırdığı bir dönemdeyiz![27]

Örneğin Fatih Terim fonu… Konuya ilişkin olarak gazeteci Masum Gök, “Benim dava dosyasından anladığım, Seçil Erzan bu işin lideri değil. Bu örgütlü bir iş ve beyin o değil. Beyin kim? Para kime gittiyse o” deyip ekliyor: “Bence örgütsel bir takım oyunu var burada ve Seçil Erzan bu takımın forvet oyuncusu ama lideri değil”![28]

Bu kadar da değil!

Ayrıca siyasi iktidar kendi ajandasına uygun olarak değiştirmeye çalıştığı futbolu tamamen iradesi altına almaya çalışmaktayken;[29] Kadıköy’deki Fenerbahçe-Konyaspor maçında Sarı-Lacivertli taraftarların ve Vodafone Park’taki Beşiktaş-Antalyaspor mücadelesinde Siyah-Beyazlı seyircilerin “Hükümet istifa” tezahüratlarına ceza geleceğinden söz edildi.[30]

Saray rejimi coğrafyamızın her alanını olduğu gibi futbolu da etkiliyor. Rejimin yarattığı nefret dili yeşil sahaları tahrip ediyor. Trabzonspor-Fenerbahçe maçında ülkede yaşanan kutuplaşma ve nefret iklimi çürümenin boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi. Mehmet Ağar gibi figürlerin yeşil sahalarda poz verdiği, alt liglerde şike iddialarının ayyuka çıktığı bu dönemde skandalların ardı arkası kesilmiyor. Trabzon’da Fenerbahçeli futbolculara saldıran holiganlar, yaptırımsızlıktan güç alıyor.

Trabzonspor-Fenerbahçe maçına haftalar varken gerilmeye başlayan sinirler, sosyal medyada taraflara da sirayet etti. Çok gergin bir atmosferde oynanan maçta Trabzonlu taraftarlar maçın ilk dakikasından sonuna dek rakip futbolculara su şişeleri ve meşale yağdırdı. Ayrıca AKP’li eski Ankaragücü Başkanı Faruk Koca tarafından darp edilen Halil Umut Meler’in bu gerilimi yüksek maça atanması ve maçı tatil edememesi iktidarın kuklası TFF’nin iş bilmezliği olarak yorumlandı. Öte yandan Gezi Direnişi sonrası tribündeki tepkileri bitirmek için çıkarılan 6222 sayılı Sporda Şiddeti Önlemeye Dair Kanu’nun iktidar tarafından sopa olarak kullanıldığının bir diğer kanıtı oldu.[31]

Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın hakem Halil Umut Meler’e attığı yumruk Pandora’nın Kutusu’nun kapağına da denk geldi. Yaşamımızın hemen her alanında yaşanan sözlü ve fiziki şiddet sahaya indi. Milyonlarca kişinin gözü önünde, canlı yayın eşliğinde yaşandı. 

Koca, AKP milletvekilliğinden sonra Ankaragücü başkanlığına geliyor. Bir kişi elbette milletvekilliği yaptıktan sonra başka alanlarda da etkin olabilir. Ancak Saray, eski milletvekillerini sistemli olarak, üniversite rektörlüğü, kulüp başkanlığı, bakan yardımcılığı gibi parti gücünü devlet gücüne çevirecek alanlara yerleştiriyor. 

Futbol siyaset ilişkisine yönelik söylenecek çok şey var ama birini anımsatmak yeterli. Başakşehir’in üç büyüklerin karşısına çıkarılıp şampiyonluğa ilerlediği günlerde Erdoğan şöyle demişti: “Başakşehir çok iyi gidiyor. Onunla övünüyorum. Tabii benim kurduğum takım…”[32]

Futbol egemenin oyuncağına dönüşürken birkaç örneği aktarmakta yarar var!

 

2023-2024 SEZONU’NDA NELER YAŞANDI?[33]

ANKARA’DA HAKEME SALDIRI

Süper Lig’deki sezona damga vuran olaylardan ilki başkent Ankara’da yaşandı. Ankaragücü’nün o dönemki başkanı Faruk Koca, iç sahada Rizespor ile oynanan maçın (11 Aralık 2023) bitiş düdüğü sonrası saha içerisine girerek karşılaşmanın hakemi Halil Umut Meler’e fiziksel saldırıda bulundu ve yumruk attı.

SÜPER LİG’E ARA VERİLDİ

TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin, olayın yaşandığı gece, “Artık yeter diyoruz! Yeter!” sözleri gündem olurken, Süper Lig’e bir hafta ara verildi.

SAHADAN ÇEKİLME

Hakeme saldırı olayından sadece 8 gün sonra (19 Aralık 2023) ise Türk futbolu bu kez sahadan çekilmeye tanıklık etti.

TFF’NİN KARARI

İstanbulspor Yönetimi, Trabzonspor ile oynanan maçın 74. dakikasında takımı sahadan çekti. TFF, mücadeleyi, söz konusu dakikada 2-1 önde olan Trabzonspor’un lehine 3-0 hükmen tescil etti.

SUUDİ ARABİSTAN KRİZİ

Hakeme saldırı olayı ve sahadan çekilmenin ardından bu kez Türk futbolu, Suudi Arabistan’da bir kriz yaşadı.

ZEMİNLER GÜNDEM OLDU

Türk futbolunda şubat ayı ise zemin tartışmaları içerisinde geçti. Galatasaray’ın, Ankaragücü ile oynayacağı maçı Eryaman Stadyumu’nda oynamamak istememesi gündeme geldi. Fenerbahçe’nin de aynı hafta Rizespor ile deplasmanda oynadığı maçtaki zemin tartışmalara neden oldu.

TRABZON’DAKİ OLAYLAR

Süper Lig’de mart ayına Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında 17 Mart’ta oynanan maçın ardından yaşanan olaylar damga vurdu.

SEVK VE CEZA GÜNDEMİ

Fenerbahçe’nin 3-2 kazandığı karşılaşmanın ardından Trabzon’da bazı seyirciler sahaya girdi. Fenerbahçe’den bazı futbolcular, saha içerisinde taraftarlarla kavga ederken, sevkler ve verilecek cezalar uzun süre gündemi meşgul etti.

OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL KARARI

Fenerbahçe, Trabzon’da yaşananların ardından 2 Nisan’da “Ligden çekilmenin” de oylanacağı bir Olağanüstü Genel Kurul yapılacağını duyurdu.

SIZDIRILAN KAYITLAR

Türk futbolu, Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında yaşananlarla meşgulken, 25 Mart tarihinde, 1 Mart’taki hakemlerin eğitim toplantısının bir bölümü sosyal medyaya sızdırıldı. TFF, daha sonra toplantının tüm halini yayınladı.

FENERBAHÇE’NİN KARARLARI

Sarı-lacivertlilerin 2 Nisan’da Kadıköy’deki Ülker Stadyumu’ndaki gerçekleşen Olağanüstü Genel Kurul toplantısına yüksek katılım sağlandı. Fenerbahçe Yönetimi, üyelerden aldığı yetkiyle 7 Nisan’daki Süper Kupa’daki Galatasaray maçının ertelenmemesi ve yabancı hakem atanmaması durumunda karşılaşmaya U19 Takımı ile çıkacağını duyurdu. Sarı-lacivertliler ayrıca 2 sezon boyunca Türkiye Kupası’na katılmayacaklarını açıkladı.

OLAYLAR İÇİN VERİLEN CEZALAR

Fenerbahçe’de yaşanan Olağanüstü Genel Kurulun ardından olaylı Trabzonspor – Fenerbahçe maçının cezaları da açıklandı. PFDK, Trabzonspor’a yaşanan olaylardan sonra 6 maç seyircisiz oynama cezası verdi. Tahkim Kurulu, daha sonra bu cezayı 4 maça düşürdü. Fenerbahçe’den ise Jayden Oosterwolde ve İrfan Can Eğribayat yaşanan olaylar nedeniyle birer maç ceza aldı. Tahkim Kurulu, iki futbolcunun cezalarını onadı.

SÜPER KUPA’YA U 19 TAKIMI

7 Nisan’da Urfa’da Galatasaray ile oynanacak maça U19 Takımı ile çıkacağını duyuran Fenerbahçe, maçın ertelenmemesi ve yabancı hakem atanmaması dolayısıyla aldığı kararı uyguladı. Urfa’daki Süper Kupa maçında Galatasaray’ın karşısına Fenerbahçe’nin U19 Takımı çıktı.

FENERBAHÇE SAHADAN ÇEKİLDİ

Galatasaray, Fenerbahçe karşısında 50. saniyede Mauro Icardi ile golü buldu. Fenerbahçe, daha sonra sahadan çekildi.

 

– Ülke futbolu her geçen gün daha fazla dibe batıyor. TFF yönetimini atama usulüyle görevden alan iktidar oluşan sağlıksız iklimin en büyük sorumlularından biri olarak görülüyor. Kaosun içindeki futbolun geleceği karanlık. AKP’nin kuklası TFF![34]

– TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi, hiçbir futbol geçmişi ve futbolla ilgisi yokken hangi planlama ile önce Gaziantep Kulübü başkanı yapıldı. Onun döneminde Gaziantepli bazı futbolcular kendi maçlarına iddia oynayıp yakalandılar ve ceza aldılar. Kulübün de ceza alıp küme düşmesi lazım. Ama kulüp küme düşürülmedi ve başkan korundu, sonra federasyon başkanı yapıldı. Türk futbolu maalesef siyasetin kontrolünde![35]

– Günlerdir her yerde o fotoğrafı görüyor, olay üzerine yorumları okuyor, dinliyoruz. AKP’li kulüp başkanının, hakemi yere seren yumruğu ve ardından gelen şiddeti izliyoruz. Ceza verildi iş bitti. Öyle mi? Sahi siz hakem yumruklayan Faruk Koca’nın ömür boyu futbol maçlarından men edileceğine inanıyor musunuz? Güldürmeyin beni… Ankaragücü Kulübü’ne de beş maçta seyircisiz oynama ve 2 milyon lira para cezası verildi. Aman aman ne büyük ceza! O yumruğun atıldığı fotoğrafı gördükçe bir de ünlü fotoğraf sanatçısı Sebastião Salgado’nun bir deyişi aklıma geliyor: “Fotoğraflarınızı ait olduğunuz kültürle birlikte çekersiniz”![36]

– Sosyal medya platformu X’te “lakeoftears1907” isimli bir hesap, 1 Mart tarihinde gerçekleşen hakem toplantısının görüntülerini paylaştığını duyurdu. Bu videoda Hugh Dallas, hakem Abdulkadir Bitigen’e Galatasaraylı Tete ile Antalyasporlu Sander van de Streek’in pozisyonuna VAR uyarısı pozisyonu izleyerek penaltı çalmasını sordu. Hugh Dallas’ın “Bir hafta sonra hâlâ bunun faul olduğunu düşünüyor musun?” sorusunu yanıtlayan Galatasaray-Antalyaspor maçı orta hakemi Abdulkadir Bitigen “Basit bir temas olduğunu düşünüyorum. Basit bir temas, penaltı olduğunu düşünmüyorum” cevabını verdi![37]

– FB’nin, otobüsünün 4 Nisan 2015’te ya da dokuz yıl önce kurşunlanmasının hâlâ açıklık kazanmamış olması; şampiyonluk sayısının saptanması gibi yakından izlenmesi gerekli sorunları var![38]

Bu ve benzerleri konusunda, “Ülke futbolunu yönetenler her takıma eşit yaklaşmadıkça, adaleti eşit dağıtmadıkça, futbolu istedikleri biçimde kurgulamaya çalıştıkça Türk futbolunun toz duman manzaraları devam edecektir,”[39] türünden bir dilek ve temenninin de hiçbir karşılığı olmadığının altını özenle çizmeliyim.

* * * * *

Coğrafyamızda “Çıkar çatışması giderek büyüyor,”[40] vurgusuyla betimlenen futbol felaketi, kapitalistlerin kara para aklama, rant, iktidar ve “itibar” aygıtı özellikleri taşıyan bataklıktır.

Hızla sıralıyorum!

– UEFA’nın ‘Avrupa Kulüp Finansmanı ve Yatırım Raporu’na göre Trendyol Süper Lig takımları, finansal performanslarıyla Avrupa’da net öz sermayede en fazla zarar veren lig oldu: Süper Lig’de “Dört Büyükler” olarak adlandırılan Beşiktaş, Trabzonspor, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin, 2023’de Avrupa’da net öz sermayede en fazla zarar eden takımlar arasında yer aldığı açıklandı.[41]

– Sermayelerini seneler önce kaybeden, “borca batıklık”tan kurtulabilme adına binbir pozisyona giren Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’u mali anlamda çok zor günler bekliyor. Onlar da bunu biliyor ama popülist uygulamalar baş ağrıtmaya devam ediyor.[42]

– Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş mevcut transfer döneminde 66 milyon Avro, güncel kurla 1.2 milyar TL oyuncu bonservisine ödedi. 2022’de kulüplerin transferlere ödediği miktar 2018-2019 sezonuna oranla 6 kat arttı.[43]

– Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor, 2013-2014 sezonundan 2023’e alıp sattıkları futbolcuların sadece bonservis maliyetlerinden 238.18 milyon Avro (5.12 milyar TL) zarar etti.[44]

– Finansal darboğazda bulunan Süper Lig kulüpleri 2022-2023 sezonunun yaz transferlerine 108 milyon 195 bin Avro harcadı. Bu dönemde kulüpler 104 milyon 237 bin Avro gelir elde ederken, net transfer bakiyesi ise eksi 3 milyon 958 bin Avro oldu. Diğer bir ifadeyle kulüplerimiz yaklaşık 4 milyon Avro borçlanmak durumunda kaldı.[45]

– Süper Lig zararda Avrupa şampiyonu: 4 büyükler en kötü 10 takım arasında! Trendyol Süper Lig’in dört büyükleri olarak adlandırılan Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor oluşturdukları kadrolara toplamda 249 milyon Avroluk bonservis ödemesi gerçekleştirdi.[46]

– Süper Lig tarihinde bonservis harcamalarında en büyük zararı Fenerbahçe yaşadı. Sarı-lacivertliler, 588 milyon Avro transfer harcaması yaparken, 316 milyon Avro gelir elde etti. Bu rakamlar karşılaştırıldığında, Fenerbahçe’nin 271 milyon Avro zarar ettiği görülüyor. Bu süreçte Fenerbahçe, 988 futbolcu transfer ederken, 956 futbolcuyu takımdan gönderdi.

Listede ikinci sırada Galatasaray yer alıyor ve 219 milyon Avro zararla dikkat çekiyor. Galatasaray, kulüp tarihinde 520 milyon Avro transfer harcaması yaparken, 301 milyon Avro gelir elde etti. Bu rakamların karşılaştırılması sonucunda 219 milyon Avro zarar olduğu ortaya çıkıyor. Galatasaray bugüne kadar 1147 futbolcu transfer edip, 1106 futbolcu ile yollarını ayırdı.

Fenerbahçe ve Galatasaray’ın ardından Beşiktaş geliyor. Beşiktaş, bonservis bedelleri için 347 milyon Avro harcadı ve satışlardan 169 milyon Avro gelir sağladı. Gelir ve gider karşılaştırıldığında Beşiktaş’ın 178 milyon Avro zarar ettiği görülüyor. Beşiktaş, bu dönemde 1055 futbolcu transfer ederken, 1011 futbolcunun biletini kesti.

Listede dördüncü sırada Trabzonspor bulunuyor. Trabzonspor, 274 milyon Avro bonservis bedeli harcarken, 187 milyon Avro gelir elde etti. Bu, 88 milyon Avro zarara eşdeğer. Trabzonspor, bu süreçte 1007 futbolcu transfer edip, 981 futbolcu ile vedalaştı.[47]

– Borsa İstanbul’da işlem gören Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’un ‘Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) gönderdikleri mali tablolara göre, 4 kulübün toplam borcu 20.5 milyar TL’ye ulaşıyor. Toplam borcun yüzde 62’lik kısmı banka kredilerinden oluşuyor. Bilançoda banka kredilerinin ticari borçlardan fazla olması, kulüplerin finansal maliyetlerini daha da artırıyor. Kulüpler pandemi nedeniyle düşen gelirlerine ulaşmaya, yaralarını sarmaya başladı. 4 kulübün toplam gelirleri 4 milyar 780 milyon TL’ye yükseldi. Bundaki en önemli etken maç günü ile UEFA gelirlerindeki artış. Ticari gelirlerde bir kımıldama gözlemleniyor. Bu olumlu gelişme kulüplerin 31 Ağustos itibarıyla dönemsel kârlarına olumlu katkı yaptı. Ne var ki dönemsel faaliyetleri sonrası 669 milyon TL’lik kâr oluşsa da 4 kulübün geçmişten gelen birikimli zararları 7.8 milyar TL’ye ulaştı. Yani kulüplerin toplam zararı, 4.8 milyar TL’lik gelirlerinin yüzde 183 üzerine çıkmış durumda. Bu olumsuzluk, kulüplerin özkaynak açıklarını da artırıcı bir etkiye sahip. 4 kulübün özkaynak açıkları toplamı 31 Ağustos itibarıyla 4 milyar 976 milyon TL.[48]

– Kulüplerin özellikle ücret ve maaş giderlerindeki artış ile katlandıkları finansal maliyetler, faaliyet giderleriyle birleşince, toplam giderler 7.9 milyar TL’ye yükseldi. En yüksek gider 2.3 milyar TL ile Fenerbahçe’ye aitken, Sarı-Lacivertlileri 2.2 milyar TL’lik giderle Beşiktaş izliyor. Dört kulübün gelirleri toplamı 4 milyar 780 milyon TL’ye ulaşırken, gider/gelir oranında yüzde 189’luk oranla Beşiktaş ilk sırada. Yani, Beşiktaş’ın giderleri, gelirlerinin yüzde 189’una ulaşmış vaziyette. Giderleri gelirlerini aşan dört kulübün, giderlerini karşılayabilecek bir gelir yaratamadıklarını görebiliyoruz. Dört kulübün gelirleri ile giderleri arasındaki fark 3 milyar 160 milyon TL’ye ulaşmış durumda. En fazla gider açığı veren kulüp 1 milyar 26 milyon TL ile Beşiktaş. Gelir ve gider dengesizliği kulüpleri ilave borçlanmaya itiyor ne yazık ki.

Kulüplerin toplam gelirleri, onların borçları ve oluşan kümülatif zararlarını karşılamaya yetmiyor. Kulüplerin toplam gelirleri ile toplam borçlarını karşılaştırdığımızda; Beşiktaş’ın toplam borçları, gelirlerinin 4.9 katına; Galatasaray’ın ise 4.2 katına ulaştığını görüyoruz. Toplamda ise dört kulübün borçları, gelirlerinin 4.28 katına ulaşmış durumda. Borçlanmadaki aşırı artış, toplam gelirin yetersizliği ile birleşince ortaya zararlar çıkmaya başlıyor. Nitekim geçmiş yıllardan gelen zararlar toplamı da dört kulübün 7.8 milyar TL’ye ulaşıyor. Yani toplamda kulüpler sahip oldukları her 100 TL’lik gelire karşın 428 TL borçlanmaya yönelmiş durumda.[49]

– Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’un toplam borcu, 2022 sezonu itibarıyla toplam borcu 22 milyar liraya ulaştı. Dört kulübün tüm varlıkları, toplam borcun 3’te 1’ine yetiyor.[50]

 

 

FİNANSAL TABLO YALAN SÖYLEMEZ[51]

Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor’un sadece futbol branşlarının toplam borcu 20.7 milyar TL (Ekim 2022).

4 büyüklerin toplam geliri ise sadece 4.8 milyar TL.

Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, 2021-2022 sezonunu toplam 3.16 milyar TL zararla kapattı.

Özsermaye açıkları/ Beşiktaş: 2.3 milyar TL, G.Saray: 1.1 milyar TL, F.Bahçe: 936 milyon TL, Trabzonspor: 535 milyon TL.

Dört büyüklerin birikimli zararları 7.8 milyar TL.

 

– Türkiye futbolunun toplam borcunun 1 milyar Avro’yu aştı. UEFA’nın finans raporuna göre Avrupa’nın en kötü öz sermayesine sahip 7 kulübünden 4’ü Türkiye’den.[52]

* * * * *

Durum bu! Daha fazla söze ne hacet…

 

28 Nisan 2024 11:02:53, Ankara.

 

N O T L A R

[*] Görüş, Haziran 2024…

[1] Şenol Güneş.

[2] “Acun Ilıcalı Yeni Kulüp Alıyor!”, 22 Nisan 2024… https://www.milliyet.com.tr/skorer/acun-ilicali-yeni-kulup-aliyor-panathinaikos-cevabi-7116308

[3] Bkz: i) Temel Demirer, “Futbol mu? Hayır!”, İnsancıl Dergisi, No:98, Kasım 1998; İnsancıl Dergisi, No:99, Aralık 1998;

ii) Temel Demirer, “Gerçekten de “Futbol Sadece Futbol Değildir”!, Eski Dergisi, No:32, Haziran 2004; Eski Dergisi, No:33-34, Temmuz-Ağustos 2004.

iii) Temel Demirer, “Spor… Ve Futbol… Deyince!”, Sosyalist Demokrasi, No:32, 16 Haziran 2006; Mücadele Gazetesi (Almanya), No:194, Haziran 2006.

iv) Temel Demirer, “Hâlâ ‘Futbol’ Güzellemesi mi?!”, Odak Dergisi, No:2008/18 (SN:18), Temmuz 2008.

v) Temel Demirer, “Futbolun Ahvâline Dair Notlar”, Kaldıraç, No:159, Eylül 2014; Kaldıraç, No:160, Ekim 2014.

vi) Temel Demirer, “Milliyetçilik Virüsü ve Futbol”, Beleştepe Futbol Edebiyatı, No:1, Ağustos 2016.

vii) Temel Demirer, “Katar’ın Kara(nlık) 2022 Dünya Kupası”, Rojnameya Newroz, Nisan 2023… https://rojnameyanewroz3.com/p27866/

[4] Oğulcan Aydın, “Sporun Amerikanizasyonu: Geleneksel Futbolun Sonu”, Birgün, 23 Aralık 2023, s.14.

[5] Adnan Dinçer, “Futbol!”, Cumhuriyet, 30 Ağustos 2023, s.19.

[6] Adnan Dinçer, “Nereden Geldik?”, Cumhuriyet, 24 Ocak 2024, s.14.

[7] “Spor kulübü taraftarlığı hiçbir şeye benzemez: Siyasal görüş değişir, sevgili ve eşten ayrılınır, din ve uyruk değiştirilir, cinsiyet değiştirilir ama ‘taraftarlık’ değişmez. 1948 yılından bu yana Galatasaraylıyım. Taraftarlık tek taraflıdır, taraftar olmak için kimseden izin almazsınız. Büyüsel bir şeydir. Taraftar ‘kozmopolit’tir: Bütün etnisiteleri, bütün dinleri, bütün cins ve yaşları kapsar. Tribünde kozmopolitlik sona erer, karmaşık yığın tek yürek, tek vücut olur. Seyirci denizde sardalya, uskumru sürüsüne benzer. Televizyonda görmüşsünüzdür!” (Özdemir İnce, “Tribün Halktır”, Cumhuriyet, 7 Mart 2023, s.3.)

[8] Müslüm Gülhan, “Futbol, Faşizm ve Taraftarlık”, Birgün, 3 Mart 2023, s.14.

[9] İdris Akkuzu, “Taraftarın Öfkesi”, Birgün Pazar, Yıl:19, No:834, 5 Mart 2023, s.14.

[10] Tuğrul Akşar, “Futbol Nereye Gidiyor? (1)”, Cumhuriyet, 5 Mart 2024, s.14.

[11] Müslüm Gülhan, “Kulüp Sadakatinden Rant Kültürüne”, Birgün, 9 Mart 2024, s.15.

[12] Yusuf Tuna Koç, “Mustafa Sönmez: Futbolu Borsa Kirletti”, Birgün Pazar, 17 Aralık 2023, s.10.

[13] “Futbol, Bach veya Budizm ile aynı değildir. Ancak, çoğu zaman dinden daha derinden hissedilir ve toplum dokusunun bir parçası, geleneklerin bir deposudur.” (Franklin Foer)

[14] David Goldblatt, “Futbol ve Petrol Sermayesi”, Birgün, 8 Ocak 2024, s.13.

[15] Ziya Adnan, “Gölgede, Güneşte ve Suudi Arabistan’da Futbol”, Birgün, 22 Temmuz 2023, s.14.

[16] Futbolda 2023 yaz transfer döneminde de top 5 ligin ‘harcama şampiyonu’ değişmedi. Transfer harcamasında diğer ülkelerle arasındaki farkı giderek açan İngiliz kulüplerini, 900 milyon Euro ile Fransa Ligue 1 ekipleri izlerken, İtalya Serie A 845 milyon Euro ile üçüncü, Almanya Bundesliga 747 milyon Euro ile dördüncü oldu. İspanya La Liga ise 432 milyon Euro ile Top 5 ligin son sırasında yer aldı. (Koray Durkal, “İngiltere Transferde Zirveyi Bırakmadı”, 3 Eylül 2023… https://www.hurriyet.com.tr/sporarena/ingiltere-transferde-zirveyi-birakmadi-galatasarayin-rakibi-manchester-uniteddan-206-milyon-euro-42324583)

[17] Tuğrul Akşar, “Futbolda Neler Değişecek?”, Cumhuriyet, 21 Nisan 2024, s.12.

[18] Müslüm Gülhan, “Katar’daki Kirli Oyun”, Birgün Pazar, Yıl:19, No:834, 5 Mart 2023, s.4.

[19] Müslüm Gülhan, “Futbolda Kültür Çatışması”, Birgün, 5 Ocak 2024, s.15.

[20] Emre Kongar, “Futbol Savaşı”, Cumhuriyet, 21 Mart 2024, s.2.

[21] Özdemir İnce, “Kitle Psikolojisi ve Tribün”, Cumhuriyet, 10 Mart 2023, s.3.

[22] “Irkçı Tezahürata 5 Yıl Ceza”, Birgün, 24 Ocak 2024, s.14.

[23] Müslüm Gülhan, “Futbol, Faşizm ve Taraftarlık”, Birgün, 3 Mart 2023, s.14.

[24] Can Evren, “Oyunu Özel Menfaatlere Yedirmeyelim”, Birgün Pazar, 17 Aralık 2023, s.10.

[25] Çiğdem Toker, “Futbolun Bilinmeyen Ekonomisi”, Sözcü, 22 Mayıs 2021, s.9.

[26] Bodrumspor maçının ardından Arda Turan’ı yine alışık olduğumuz bir yerde gördük, rakip takımın taraftarlarının dibine kadar gitmiş küfür ediyordu. Duymadım ama taraftarlar büyük olasılıkla ve bence çok komik bir biçimde, bakın şimdi şurda yazarken bile gülüyorum “Seçil Erzaaaan oleeey” filan dediler. Bu da kalkıp tribündeki taraftarların üzerine yürüdü. (Elif Çongur, “Çok Sıktınız Bıktık Sizden”, Birgün, 7 Mart 2024, s.14.)

[27] Deniz Coşan, “İsmail Saymaz: Sistemin Özü, Bir Koyup Üç Alma Beklentisi”, Birgün Pazar, 17 Aralık 2023, s.11.

[28] Sercan Meriç, “5 Soruda Fatih Terim Fonu”, Birgün Pazar, 17 Aralık 2023, s.11.

[29] Elif Çongur, “Futbol Sahası Kamusal Alandır”, Birgün, 22 Mart 2024, s.15.

[30] Cumhur Önder Arslan, “… ‘İstifa’ Seslerine Ceza Sevki”, Cumhuriyet, 28 Şubat 2023, s.13.

[31] Oğulcan Aydın, “Memleketin Aynası Futbol”, Birgün, 19 Mart 2024, s.16.

[32] Mustafa Balbay, “Futbol, Sadece Futbol Değildir!”, Cumhuriyet, 14 Aralık 2023, s.5.

[33] “Türk Futbolu 2023-2024: Böyle Sezon Görülmedi”, Cumhuriyet, 11 Nisan 2024, s.12.

[34] Oğulcan Aydın, “İktidar Futbol İklimini Zehirledi”, Birgün, 29 Şubat 2024, s.14.

[35] Lemi Çelik, “Futbolu Siyaset Bitirdi”, Cumhuriyet, 13 Mayıs 2023, s.12.

[36] Zeynep Oral, “Futbol, Yumruk ve Ben”, Cumhuriyet, 17 Aralık 2023, s.11.

[37] “Hugh Dallas ile Abdulkadir Bitigen Arasında Olay Konuşma!”, Cumhuriyet, 27 Mart 2024, s.12.

[38] Yakup Kepenek, “Ali Koç Neden Devam Etmeli?”, Birgün, 10 Mart 2024, s.5.

[39] Ziya Adnan, “En Büyük İhanet Futbolu Kurgulamak”, Birgün, 28 Şubat 2024, s.14.

[40] “Çıkar Çatışması Giderek Büyüyor”, Birgün, 22 Aralık 2023, s.14.

[41] “… ‘Dört Büyükler’ En Kötü 10 Takımı Arasında”, 3 Mart 2024… https://www.avrupademokrat3.com/dort-buyukler-finansal-performansiyla-avrupanin-en-kotu-10-takimi-arasinda

[42] Mustafa Anıklı, “Fenerbahçe ve Galatasaray’ı Zor Günler Bekliyor!”, 14 Mayıs 2024… https://www.milliyet.com.tr/skorer/hakemler-suclu-tff-yanli-ya-kulupler-fenerbahce-ve-galatasarayi-zor-gunler-bekliyor-7112009

[43] Eren Tutel, “Şımarık Çocuklar”, Birgün, 9 Ağustos 2022, s.14.

[44] “4 Büyüklerin 10 Sezondaki Transfer Zararı 238 Milyon Avro!”, 27 Mayıs 2023… https://www.hurriyet.com.tr/sporarena/4-buyuklerin-son-10-sezondaki-transfer-zarari-238-milyon-avro-42274191

[45] Tuğrul Akşar, “Harcamaya Devam!”, Cumhuriyet, 14 Eylül 2022, s.12.

[46] “Dört Büyüklerden 249 Milyon Euroluk Çılgın Harcama!”, 15 Eylül 2023… https://www.milliyet.com.tr/skorer/dort-buyuklerden-249-milyon-euroluk-cilgin-harcama-galatasaray-listede-16-sirada-yer-aldi-7005744

[47] “Transferde Zarar Tablosu”, 27 Şubat 2024… https://www.transfermarkt.com.tr/super-lig-tarihinde-transferden-en-cok-zarar-eden-takimlar/view/news/434380

[48] Tuğrul Akşar, “Gelir de Borç da Arttı”, Cumhuriyet, 1 Kasım 2022, s.14.

[49] Tuğrul Akşar, “Gider Gelirin İki Katı!”, Cumhuriyet, 2 Kasım 2022, s.14.

[50] “Dört Büyükler Borç Batağında”, Birgün, 12 Nisan 2023, s.14.

[51] Cumhur Önder Arslan, “Ekonomik Bağımlılık”, Cumhuriyet, 1 Mart 2023, s.12.

[52] Arif Kızıltan, “Harcama Çılgınlığı 4 Büyük Kulüp UEFA’nın Kara Listesinde”, Cumhuriyet, 22 Şubat 2024, s.12.
http://dlvr.it/T8JtdL

Yorum bırakın